Institut Mathildenhöhe Darmstadt, 1 Şubat 2026’ya kadar uluslararası alanda tanınan enstalasyon ve performans sanatçısı Nevin Aladağ’ın kapsamlı bir kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.
Aladağ, sanatsal ifade biçimlerini özgürce bir araya getirerek heykel, resim, tekstil, video ve ses gibi farklı disiplinleri ustalıkla harmanlıyor. Bu oyunbaz ve deneysel yaklaşım, izleyiciye hem görsel hem işitsel duyularını harekete geçiren yeni bir algı deneyimi sunuyor. Sanatçı, biçim, malzeme ve sesin olanaklarını araştırarak, sanatın sınırlarını genişleten çok katmanlı işler üretiyor.
Mathildenhöhe Darmstadt için özel olarak oluşturulan bu mekâna özgü enstalasyon, sanat türleri, beden ve mekân arasındaki etkileşimi sorguluyor; bu etkileşim aracılığıyla sanatın geleneksel tanımlarını dönüştürüyor. Görsel sanatlar, müzik ve performansın iç içe geçtiği bu sergide ortaya çıkan yankı alanları, kimlik, topluluk ve küreselleşme gibi çağdaş konulara dair çok yönlü çağrışımlar oluşturuyor.
Serginin başlığı Raise the Roof, sanatçının 2017 Venedik Bienali için yeniden sahnelediği aynı adlı dans performansına gönderme yapıyor. Ancak bu ifade, yalnızca o eserin sınırları içinde kalmıyor; anlamını genişleterek hem bir çatının fiziksel olarak kaldırılması eylemine hem de bir yapının bütünsel olarak sarsılması ya da altüst olması fikrine işaret ediyor. Nevin Aladağ, Mathildenhöhe Sergi Salonu’nun boyutları ve mimarisiyle etkileşime girerek, hem kendi eserlerinin hem de sergi mekânının potansiyelini en üst düzeyde ortaya çıkarıyor.
Bir zamanlar Darmstadt Sanatçılar Kolonisi’nin kalbi olan Mathildenhöhe, tarih boyunca sanat, tasarım ve mimarinin; müzik, dans ve tiyatroyla iç içe geçtiği bir buluşma noktası olmuş. Nevin Aladağ, bu tarihsel mirası bugünün sanatsal diliyle yeniden yorumlayarak “Gesamtkunstwerk” (bütünsel sanat yapıtı) kavramını çağdaş bir söyleme dönüştürüyor. Sanatçının pratiğinde müziğin ve performansın bütünleştirilmesi, eserlerine çok katmanlı bir anlatı kazandırıyor; ses ve hareket, izleyiciyle yapıt arasındaki bağı güçlendiren temel unsurlar hâline geliyor.
Mekâna özgü çalışmaları ise izleyiciyi yalnızca bir gözlemci olmaktan çıkararak, sanatın canlı bir parçası hâline getirmeyi amaçlıyor. Sanat, müzik ve performansın etkileşiminden doğan bu dinamik bütünlük, izleyiciyi yalnızca görsel bir deneyime değil; aynı zamanda kimlik, aidiyet, topluluk ve küreselleşme üzerine düşünmeye davet eden çok boyutlu bir rezonans alanına taşıyor.