ERDOĞAN ZÜMRÜTOĞLU, TUZ ZAMANI: PİLEVNELİ | MECİDİYEKÖY

“Tuz Zamanı” 

PİLEVNELİ Mecidiyeköy

10 Eylül – 27 Ekim, 2019

 

PİLEVNELİ Mecidiyeköy, 10 Eylül – 27 Ekim 2019 arasında Erdoğan Zümrütoğlu’nun son dönem işlerinden oluşan “Tuz Zamanı” isimli yeni sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

 

Alman sanat yazarı ve eleştirmen Hans Irrek, sanatçının bu yeni sergisi için kaleme aldığı metinde öncelikle PİLEVNELİ Mecidiyeköy’ün geçmişine dikkat çekiyor: “Erdoğan Zümrütoğlu’nun “Tuz Zamanı” sergisi efsanevi bir ortamda gerçekleşiyor. Nerede mi? 1930 yılında İstanbul'un Mecidiyeköy semtinde Robert Mallet-Stevens tarafından uluslararası tarza sahip bir mimari ile inşa edilen ve uzun yıllar özenle korunduktan sonra mimar Emre Arolat tarafından tamamen yenilenerek  yeni bir ışıltıya kavuşturulan Likör Fabrikası’nda. Buradaki heyecan verici ambiyansı gören herkes, galerinin kurucusu Murat Pilevneli'nin, Zümrütoğlu'nun resimlerini bu mekanda sergilemek için neden bu kadar çaba sarf ettiğini ve aslında bu konuda ne kadar zekice bir karar aldığını çok daha iyi anlayacaktır. Çünkü Zümrütoğlu'nun olağanüstü büyüklükteki resimleri, sadece burada nefes alabilir ve etkilerini ancak burada tam olarak gösterebilirdi.

 

Irrek yazısında Erdoğan Zümrütoğlu’nun resimlerini ve yeni sergisini ise şöyle yorumluyor: “Son yıllarda, uluslararası alana bakıldığında dahi, çağdaş ve ünlü ressamların geleneklerine sahip olan, ancak tamamen kendi tarz ve renkleriyle, esinlenilmesi, örnek alınması güç eserler yaratabilen bir sanatçıyla çok nadir karşılaşıyoruz. Sanatçıların kendine özgü mitolojisinden doğan çizimlere rastladığımızda ise büyülenmiş gibi hissediyoruz. Zaman zaman Bacon, Dubuffet  ya da Hollandalı ressam Appel’in vahşi, doğal ve dizginlenmemiş yaratıcılığını hatırlatan sanatsal çalışmalarla karşılaşsak da, biraz daha incelediğimizde bu benzerliklerin soluklaşarak hızla kaybolduğunu görüyoruz. 

 

Bu bağlamda değerlendirdiğimizde Erdoğan Zümrütoğlu’nun resimlerinin, kişiyi hemen duygusal olarak kendine çeken büyüleyici bir etkiye sahip olduğunu görüyoruz. Tasarladığı varlıklar, figürler, portreler, tuvalde serbestçe hareket ediyor ve ressamın aktardığı enerjiyi dolu dolu yansıtıyor. Öyle ki insan resim sanatının evrensel imkan ve sınırlarının, ressamın entelektüel ilgi alanlarıyla, eğitim düzeyiyle paralel olarak genişlediği duygusuna kapılıyor.

 

Felsefeye olan ilgisi, müzik ve şiire olan sevgisiyle Zümrütoğlu, akarak yeni resimlere şekil veren dev bir ilham havuzu oluşturmuş. Ancak bu ilham havuzunu besleyen diğer önemli bir şeyin, sanatçının psikolojik ve duygusal durumu olduğu da unutulmamalı.

 

Zümrütoğlu’nun hızlı fırça darbeleriyle, renklerin dinamiğinde çözülen portreleri incelendiğinde, sanki eserini her bir detayıyla paylaşmak istemiyor, onu acımasız bir gerçeklikten korumaya çalışıyormuş izlenimine kapılıyorsunuz. Sanatçının bu yaklaşımı resmi, hep süren bir tasarım gibi değerlendirerek yaratıcılığa gerçek anlamda tamamlanma fırsatı vermeyen Giacometti’yi hatırlatıyor.

 

Sanatçı, çok sayıdaki dar vizyonlu konseptlerin arasında kaybolmak yerine, vizyonunu tuvalde geniş alanlara özgürce yansıtarak, kendini uluslararası alanda ispatlayan nadir yeteneklerden biri oldu. Bu tarzıyla, Zümrütoğlu’nun, Monet’nin nilüferlerinden hayalindeki alanlar için insanlara somut görme deneyimi yaşatabilen Barnett Newman’a kadar uzanan bir geleneğin çizgisinde hareket ettiği söylenebilir.

 

Erdoğan Zümrütoğlu, farkını “Tuz Zamanı” sergisine de yansıtıyor; sahip olduğu heykeltıraş bakış açısını belgeleyerek sanatındaki bilinmeyen bir yönünü daha ortaya çıkaran özel bir enstalasyon tasarlıyor.”