WIM DELVOYE: PILEVNELI | YALIKAVAK

WIM DELVOYE

“Popüler kültürle savaşmaktansa, onu kavra ve çiğne” der Wim Delvoye. 1965 doğumlu Belçikalı sanatçıya göre içinde debelendiğimiz küresel sistemi çiğnemenin yollarından biri de sanattır. Eserlerinde kimi zaman bilgisayar oyunlarından ilham alır, kimi zaman Rorschach’ın mürekkep lekelerini şık, bronz idollere veya çimento kamyonlarını neo-gotik katedrallere dönüştürür, kimi zaman da gaz tüplerini veya bavulları dekoratif hâle getirip seramik desenleriyle süsler. Sınırları zorlayarak estetik algımıza meydan okumasının yanı sıra görgü kurallarıyla, geleneklerle, kalıplaşmış kültürel ve dini sembollerle dalga geçer, merak uyandırır ancak bir şekilde yarattığı sinik, yıkıcı ve ironik dille eğlendirmeyi de başarır. Tüm bunları yaparken ise yüksek teknolojiyi zengin bir zanaatla birleştirerek malzemeler ve fikirler arası radikal geçişlere imkân tanır.

“Bir sanat eseri ancak izleyiciyi rahatsız ediyorsa ilginçtir.”
Delvoye, sanatın bireyin hayatını değiştirmeyeceğine inanır; ona göre ancak hayatın kendisi, sanatın dönüşümüne yol açabilir. Süreç içinde Andy Warhol, Banksy, Duchamp, Jeff Koons, Andres Serrano ve Joseph Beuys gibi sanatçılarla çeşitli yönlerden benzeşen, bazı eserleriyle de ince bağlar kuran sanatçının asıl amacı ise şok, aşağılama ve kışkırtma yoluyla izleyiciyi yaşadığı dünyayla yüzleştirmektir. Eserleri ise adeta bu yüzleşmeyi sağlayan oyuncu aynalar gibidir.  Bu bağlamda bilim insanlarının laboratuvar deneylerini anımsatan bir ciddiyetle bedenin sindirim sistemini boşaltım sürecine kadar taklit eden ve dışkı üreten bir makine olan “Cloaca” yüksek sanat algısına meydan okuduğu önemli işleri arasında sayılabilir. Popüler kültürün, tüketim toplumunun ve seri üretimin sonucunda hızla bedene alınan, işlenen ve dışkılanan madde nesnelerin, kültürün, bilginin, sanatın kendisi değil midir? Sanatçının, özellikle hayvan hakları aktivistleri tarafından büyük tepkiyle karşılaşan bir diğer sansasyonel işi de önce ölü domuzların derilerine dövme yaparak başladığı serisine, canlı domuzları kullanarak devam ettiği ‘canlı tuvalleri’dir. Bu süreci ilerletip Çin’de bir domuz çiftliği kuran sanatçı, hayvanları Walt Disney karakterleri, Louis Vuitton desenleri veya Rus hapishane dövmeleri gibi çeşitli imgelerle ‘süsler’. Bu dövmeleri insanlar üzerinde de uygulayan Delvoye, esasen alt kültüre ait alışkanlık, nesne veya fikirleri prestij nesnelerine dönüştürmekten zevk alır. Odak noktası estetik karşıtlıkların temsilidir ve bu karşıtlıkların yarattığı çelişkiler de çoğu zaman oldukça kışkırtıcıdır.

Soğuk Salamlardan Soğuk Mermerlere
Delvoye, 1999 yılında jambon dilimleri, salam ve mortadella gibi kaliteli et ürünlerinden, daha sonra fotoğrafını çekip büyük formatta bastıracağı süs motiflerini yapmıştır. Et, ne kadar organik, çürümeye tabi, değişken bir yapıysa, mermer zemin o kadar dayanıklı, zamansız ve ihtişamlıdır. Böylece bu mermer zeminler, İtalyan Barok ve İslam motiflerine dayanan geometrik desenler halinde düzenlenmiş, titizlikle kesilmiş şarküteri ürünlerin fotoğraflarından oluşan “Marble Floors” adlı bir seri hâline gelir. Mükemmel bir estetik düzenleme ve ritmik uyumla birlikte zemine yerleşen çeşit çeşit et, burada organik-inorganik, kutsal-profan gibi ikilikleri yansıtırken besin kaynağını ayaklarımızın altına serer; yaklaşıp neye baktığımızı anladığımız an itibarıyla da iştah kabartmakla rahatsız etmek arasında bir noktada öylece bırakır. Canlı ve cansız her türlü bedene, deriye ve malzemeye duyduğu ilgiyi ve süslemenin sınırının olmadığını her fırsatta hatırlatan sanatçı, burada da içgüdülerimizle oynayarak şaşırtıcı bir görsellik yaratmayı başarır.

Röntgen Pornoları: Çağdaş Vanitas
“Ben sadece görebildiğim şeylere inanırım. Benim evrenimde ruh yoktur ve aşk da yoktur. Ruhu hiç görmedim ve aşkı hiç görmedim. Röntgen ışınlarıyla iskeletler, dişler, penisler, akciğerler gördüm. Aşkı hiç görmedim.” diyen Delvoye’nın pornografik röntgenleri, çeşitli insanların iskelet, omurilik, diş, kafatası, kalça, oral seks anları, el hareketleri gibi binlerce kareyi içerir. Kendimizi kısmen iskelet, kısmen hayalet gibi formlarla karşı karşıya bulduğumuz bu seride X-ray’ler aslında gizli olan şeyleri açığa çıkarmaz, daha ziyade seks ile ölüm arasındaki ilişkiyi sergileyerek bu eserleri ironiyle dolu Vanitas’lara dönüştürür. Delvoye, 2016 yılında ise bu imgeleri devasa vitray pencereleri içine yerleştirir. Azizler veya İncil hikâyelerinden karakterler yerine pencerenin panelleri arasında tutkulu kucaklaşmalar, sarılma ve öpüşmeler yaşayan iskeletler, dini aşkınlığın yerine fiziksel tutkuyu getirerek ölümün kutsal olduğu bir mekânda anatomik dekorasyonlara dönüşürler. Hayat, haz ve ölüm ekseninde kullanılan bu sembolizm, sanatçının yine bedeni ve kutsal süsleme sanatını birleştirmesiyle- hatta yapıbozumuna uğratmasıyla- tartışmalı bir önermeye dönüşür.

İstikrarlı Simetriler ve Dönerek Yükselenler
Psikanalist Hermann Rorschach tarafından geliştirilen “Rorschach test”, bir dizi simetrik şekil gösteren levhadan oluşur. Yorumlaması uygulayana bırakılan ve en iyi bilinen kişilik testlerinden olan Rorschach, birçok Hollywood filminde yer alan, popüler bir uygulamadır. Delvoye, tarih boyunca birçok sanatçıya ilham veren bu görselliği heykel üzerinden ele alır ve genellikle bir 19. yüzyıl heykelini radikal şekilde dönüştürerek hareketlendirmek üzere kullanılır. İstikrarlı ve ritmik kütleler yaratan sanatçı, aynı zamanda “Twisted Works” serisinde de vücudu S şeklinde gösteren uzun kontrapost heykel geleneğini figür ve nesneler üzerinden yeniden yorumlar. Figürleri çarpıtıp bükerek iki veya üç boyut arasında hareket ediyor gibi görünmesini sağlayan sanatçı, izleyicinin heykellerin etraflarında dolaşmasını, onları anlamaya çalışmak için kendi bedenini kullanmasını ister. Sanki bir kasırgaya, hortuma kapılmış gibi yukarı doğru savrularak yükselen figürler, katı ve statik kaidelerden adeta bağımsızlaşıp havalanacakmış gibi bir girdap içinde izleyicinin bedenini de kendilerine yönelterek dönüştürürler.

SUPPO: Sivri, Hareketli ve Gotik
Delvoye’nın en çok bilinen eserlerinden bir diğer grup da gündelik ve sıradan nesneleri ele alarak onların tasarımıyla oynadığı Gotik tarzdaki işlerdir. Bu karmaşık ve rafine tarzın etkisiyle ortaya çıkan dekoratif nesneler, geçmişin sanatsal üsluplarını keşfetmeye yönelik bir tutkuyla anıtsallık arasında bir geçiş sağlar. Ortaçağ’ın gizemli, ürkütücü, göğe doğru yükselen dikeylerle Tanrısallığı vurgulayan kompleks yapısını çağdaş temalar ve endüstriyel tekniklerle yorumlarken, yeni bir mimari biçimi de yaratır. 2012 tarihli lazer kesim heykeli “Suppo” ise, gotik tarzın hareketle ve dönerek yükselen heykellerle bir arada göründüğü önemli eserlerdendir. Louvre Müzesi’nin meşhur piramidinin içinde de sergilenen, keskin kenarlarıyla her iki ucu keskin bir iğne gibi tasarlanan, adeta göğe doğru yükselecek şık bir roket gibi döngüsel bir hareketi hissettiren bu iş, Louvre binasının önündeki piramitle olan tezat mimarisine bir katman daha ekleyerek farklı üslup ve dönemleri ustaca bir araya getirmiştir. Köln Katedrali’nin mimarisinden ilham alan bu yapı, içine girdiği veya dışında durduğu her yeni mekânda yeni bir bağlam kazanarak modern öncesinin katılığıyla modern sonrasının akışkanlığını yüksek kültürün sembollerini kullanarak usta bir işçilikle buluşturur.


Betonu Yere Dökerken Başını Göğe Uzat: “Günlük gerçeklik yükseliyor ve kahramanlaşıyor.”
Yine gotik üslubu sıradan bir inşaat aracına aktardığı “Concrete Mixer” eserinde Delvoye, aslında dönemin ruhunu, küresel zıtlıkları, kentsel gerçeklikleri, yer ile gök metaforunu ustalıkla birleştirir. İlk bakışta yine ilahi bir çağrışım yaratan bu araç, beton mikseri olma özünü tamamen kaybederek melezleşir. Gündelik hayatımızda dönen gövdesiyle yaklaşırken dehşet saçan beton karıştırıcı, inşaat sektörünün önüne gelen her şeyi yıkıp geçen kötü ruhunu hatırlatırken bu denli estetik, aynı zamanda kutsal bir forma dönüşmesiyle yeni anlamlarını arar. Üzerine basılacak, içinde yaşanacak yapıların harcını yoğururken tüketim ve lüks toplumunun zaaflarını yansıtan araç, inşaat sektörünün kutsiyetinde göğe bakan, Tanrısallaşan, tıpkı çevresindeki plazalar gibi dikeyde yükselen yepyeni bir dönemi yansıtır. Bu açıdan gotik beton mikseri, aslında Delvoye’nın çeşitli ikilikler kullanarak gündelik gerçekliğin yükselişini zekice yansıtan önemli bir sembolüne dönüşür.