TIM KENT, MÜLKİYET: PİLEVNELİ | YALIKAVAK

TIM KENT                                                                                                                                                                                      MÜLKİYET                                                                                                                                                     

PİLEVNELİ | YALIKAVAK

 

"Resimler bize bir görme biçimini gösterirken aynı zamanda bizim görüşümüzün onları görmenin tek yolu olduğu inancını da sorunsallaştırır." – Tim Kent

 

Tuvalin sınırları nerede başlar, nerede biter? Tarih boyunca belli bir yüzeyi zihnin hallerinin yansıdığı iki boyutlu bir alandan yeni dünyalara açılan çok boyutlu geçitlere dönüştüren ressamlar, bu espasın ve onun sunduğu olanakların sınırlarını keşfetmeye çalışmışlardır. Rengin, dokunun, katmanların, fırça darbelerinin, perspektifin, figürün, manzaranın ve mekânın nasıl kullanıldığı, ne söylediği veya neye cevap verdiği, zihnimizde neyi canlandırdığı her zaman yeniden düşünülmesi gereken konulardır. Geleneksel resmin/pentürün yerini çeşit çeşit malzemeye, nesneye, yüzeyler ve mecralar arası bir geçişkenliğe bıraktığı ve sonsuz olasılığın bize kaynak ve araç olarak sunulduğu günümüz sanatında ise kimi sanatçılar, halen tuval gibi yüzeyleri ve boyayı sınırsızca kullanmayı tercih ediyor. Bir çerçeve içine almayı seçtikleri konular, imgeler ve sembollerle bu yüzeyin gücünü ve esnekliğini keşfetmeye devam ediyorlar. İşte Tim Kent de resmin kendisini ve tarihini konu edinen, geçmişten bugüne gelen bir geleneği farklı şekilde sürdüren, kimi zaman onu bozan, dağıtan ya da eleştiren, kimi zaman da ona karşı çıkan, çoklu zaman ve mekânları kullanarak görsel ve zihinsel heyecanımızı taze tutan bir çağdaş ressam. Sanatçının çoğu keten üzerine gerçekleştirdiği farklı boyutlardaki resimlerinde Rönesans’ın resimsel mekânı inşa etmek için kullandığı sisteme gönderme yapan keskin perspektif çizgileri, çağdaş dünyanın, teknoloji ve mimarinin de aşina olduğu ızgara (grid) sistemleri ve bunlara zıt şekilde net olmayan, flulaşan veya kaybolan figür ve soyut boya darbeleriyle birleşiyor.

 

1975 yılında Kanada, Vancouver’da doğan, öğrencilik sürecinde İngiltere’deki tarihi evlerin rölövelerini yaparak mimariye olan ilgisini pekiştiren hatta mülk sahipleriyle tanışarak koleksiyonlarına erişen sanatçı, hem binalar ve iç mekânlar hem de sanat eserleri ve tarihi alanındaki bilgi birikimini eserlerine çeşitlemelerle ve farklı detayları ön plana çıkardığı serileriyle aktarıyor. Kompozisyonları oldukça dikkat çekici olan resimlerinin temalarıysa sanat ve tarihteki güç ilişkileri, küresel altyapılar, sosyal ilişkiler, teknoloji ve ağ sistemleri gibi konular etrafında genişleyerek çağdaş olanı yansıtmaya ve sorgulamaya devam ediyor.

 

Yüksek Sanatın Yüzeyinde Bir Araf
Rönesans dönemi resmi, medeniyetin bazı ‘sözde’ simgelerinin üretilmesi ve geçmişten günümüze birçok ressamın eserlerinde giderek artan şekilde belli pratiklerin gelişmesiyle karakterize edilebilir; doğanın gözlemi, anatominin ve perspektifin incelenmesi gibi. Peki ya o dönemin üst kültürünün – ve çoğunlukla hamilerin egemenliği altındaki sipariş resimlerin – belirleyici sembolleri, bugüne aktarılarak sorgulanırsa, çağdaş dünyanın gerçeklerine entegre edilerek bozulup farklı bağlamlarda yeniden kurgulanırsa ne olur? Tim Kent’in birçok eseri, bu döneme dair barındırdığı güçlü imge dilini alışık olmadığımız bazı sahneler ve bakış açılarıyla ele alır. Tarihsel bellek ve iktidar üzerine düşünen sanatçı, estetik beğeninin elitist kültürden popüler kültüre doğru gerçekleşen eksen kaymasını inceler. Bir zamanlar müzelerde Batı kültürünün kahramanlık sembolleri olarak görülen anıtların, büstlerin ve portrelerin artık kitsch, entelektüel olarak değersiz, çoğunlukla da kolonyal gücün ve emperyal eğilimlerin temsili olarak algılandığını söyleyen sanatçı, nesneyi bozdukça ve dönüştürdükçe bu ciddiyeti, içinde mizahı saklayan yeni bir semboller evrenine dönüştürür. Bu resimler, adeta iki dünyanın arasında, onun deyimiyle bir ‘araf’ta kalırlar.

 

Çoğalan Mekânlarda, Buharlaşan Figürlerin İzinde
Sanatçı, sanat tarihine ve çeşitli ressamların kişisel ikonografisine tamamen hâkim olmanın getirdiği bir görsel hafıza ve dikkatle, kurgusuna yerleştirdiği her parçaya ve ilişkilenen her yapıya farklı bir anlam yükler. Özellikle çizgisel kompozisyonlar, düzinelerce hatta yüzlerce çizginin karmaşık perspektifsel izdüşümlerle eşleştirilmesinden oluşan karmaşık alt çizimlerle başlayarak mekânın kendi içinde bölümlenmesi ve ‘hayalet figürlerin’ eklenmesiyle devam eder. Bedenlerin bazı parçaları ayırt edilebilir bir durumdayken fırça vuruşlarının ve renk alanlarının flulaşmasıyla birlikte silikleşerek adeta hayaletimsi birgörüntüye dönüşürken, mekânlar da zaman zaman video oyunlarını, artırılmış gerçeklikle üretilen görüntüleri veya somut dünyayı andıran melez bir karakter kazanır. İmgelerin kaybolma noktası ve açık kapılar ardında belli belirsiz görünen figür ve renkleri keşfetme dürtüsü, ressamın iradesini ve izleyiciyi nasıl konumlandıracağına dair kontrolünü açık şekilde yansıtır. Tim Kent; neoklasik oranlar, zarif mobilyalar, balo salonları, antik dönem kıyafetleri, şövalesinin önündeki usta ressam; figürü ve malzemesi ne olursa olsun kendi istediği oranda tanımlamamıza ve konumlandırmamıza imkân verir. Yüzleri çoğunlukla dağılan figürlerle göz göze gelme şansımız yoktur; ancak bu silüetleri çoklu mekânlar ve zamanlar arası distopik bir dünyada kurgulayıp hayal etme şansımız her zaman sonsuzdur. Sanatçının çoğu resminde leitmotiv (tekrara dayalı ifade yöntemi) gibi işlediği mimari özellik ise, Enfilade tekniğidir. Bu şekilde resmettiği Delayed Refraction (2022), The Commission (2022), Ghost of an Idea (2021), Fading Room (2019) gibi resimler, kesintisiz bir iç mekân manzarasına çekilen izleyiciyi boyutlar arası bir yolculuğa çıkarır. Fransızca “enfiler” kelimesinden türeyen ve bir şeyleri düz bir çizgi halinde dizmek anlamında gelen enfilade, Barok saraylarda, büyük apartman dairelerinde ve sanat müzelerinde sıkça rastlanan, güçlü bir mekânsal ve psikolojik etkiye sahip, tüm kapılar açık olduğunda izleyiciyi kesintisiz bir manzaraya yönelten bir tekniktir. Tim Kent, bu tekniği kullanarak iki boyutlu yüzeyini katman katman derinleştirmenin yanı sıra izleyiciyle adeta bir saklambaç oyunu oynar; bağlantı alanlarını görmemizi engeller ve birbirine açılan kapıların ardında seçemeyeceğimiz, belli belirsiz figürler veya nesneler gizler. Hayal gücünü tetikleyen bu yöntemle, ressamın kurgusunun içinde kendi hayali imgelerimizle kalakalırız. Kent’in 2022’de New York’ta Hollis Tagart adlı galeride gerçekleşen sergisi “Between the Lines” enfilade kavramıyla ilişki kurar ve bir katman daha ekleyerek izleyicinin röntgenci olması fikrine dayanır. Bundandır ki sanatçının çoğu eserinde izleyici, bir kapının arkasında veya odanın köşesinde konumlandırılarak, aynı büyük mimari içinde yarı işlenmiş hayalet figürlere tanıklık eder. Örneğin Study Room (2022), süslü mavi bir çalışma odasının fonunda masa başında oturan bir kadını gözetlememize izin verir; perspektif çizgileri yukarıdaki duvarlarda süzülürken, kadının başı bulanıklaşarak bir lekeye dönüşmektedir.

 

Yeni Denemeler ve Müdahaleler

Johannes Vermeer'in illüzyonist tarzını soyutlama ve doğrusal perspektifle yan yana getiren Kent'in iç mekânları, güncel olaylara verdiği yanıtları buluntu ve kişisel arşiv fotoğraflarıyla harmanlar. Son dönemlerde yaptığı resimlerden olan Interference (2023) serisiyse, diğer kompozisyonlarından farklı olarak çağdaş sanatta bir süredir Damien Hirst veya “puantiye prensesi” olarak tanımlanan Yayoi Kusama gibi sanatçıların da ikonikleşen beneklerini hatırlatan -Kent’in puantiyeleri oldukça simetrik ve tek renk olsa da-, onu çizgisel ağlarıyla bütünleştiren ve figürleri arkasında saklayan, parçalayan veya bölen geometrik detaylarla portreyi veya gölgeyi birleştiren müdahalelerdir. Sanatçının, açık alanlar, mimari yapılar, birbirine açılan odalar veya doğrusal perspektifin ustaca kullanımından farklı olarak, özellikle iç mekânlara (interior) ve kırılgan gündelik hayatlara odaklandığı, duygusal olarak daha yoğun bir algı ve yorum düzeyini gerektirerek daha kişisel bağlantılar kurduran Elpis (2022), Night Caller (2022), The Autumn of Marthe De Florian (2022), Vienna (2022), Two Figures in a Room (2022), The Set (2021), Heirloom (2013) gibi eserleri de dikkat çekicidir.

Tim Kent, bu kez Pilevneli Yalıkavak’ta son yıllarda ürettiği bu çeşitli eserlerinden büyük bir seçkiyi izleyiciyle buluşturuyor. Resim içinde resim, mekân içinde mekân ve fikir içinde birçok yeni düşünceyi barındırabilecek kurgular, sanat tarihini farklı bir bakışla yeniden değerlendirmek, sanatçının görsel dünyasını anlamak ve çoklu kapıların ardındaki gizemli detayları keşfetmek üzere meraklı gözleri bekliyor.


Kaynaklar:
Tim Kent, Artist Statement, 2023
Gary Ryan, “Tim Kent: Between the Lines at Hollis Taggart Gallery”, whitehotmagazine.com, July 2022
Lee Hallman, “Enfilade: New Works by Tim Kent”, slaggallery.com, July-August 2020