DANIEL FIRMAN, STAY UP: PİLEVNELİ | YALIKAVAK

DANIEL FIRMAN 

STAY UP 

PİLEVNELİ | YALIKAVAK

 

Gerek tekniği gerekse fikirleriyle hem sanatın hem de kendisinin sınırlarına meydan okuyan Daniel Firman, oldukça renkli, kaotik ve ilginç görünümlü heykelleriyle genellikle 1980 sonrası global kapitalizmi üzerine düşündürüyor. 1966’da Fransa, Bron’da doğan ve bugün Bordeux, Fransa ve New York, ABD’de yaşamaya devam eden sanatçı, özellikle boşluk, mekân ve ağırlık gibi kavramları sorgulayan, canlıların fiziksel durumlarını inceleyen eserleriyle dünya çapında tanınıyor. Siyasi devrimler, global kitlesel medya, ekonomik eşitsizlik, müzik ve moda sektöründeki dönüşümler ve günümüz popüler kültürünün şekillenmesiyle dünyanın geldiği sosyoekonomik noktayı farklı serileriyle eleştirel bir yaklaşımla yansıtan Firman’ın heykelleri, her zaman hesaplamaların, ölçülerin, kavramsal yeniliklerin, bilimsel yöntemlerin ve farklı disiplinleri dahil eden çalışmaların çıktıları olarak düşünülebilir. Bu araştırmaları bağlamında sanatçı, kimi zaman karada yaşayan memelilerden en büyük ve ağır olan fili baş aşağı çeviriyor (Loxodonta, 2017) ve yerçekimsiz bir gezegene atıfta bulunuyor, kimi zaman dans protokollerini içeren performanslar yapıyor, kimi zaman da sergi alanlarını yeniden tasarlayarak ikonografik ve koreografik referansları bir araya getiriyor. İçeriği ne olursa olsun, sanatçı her seferinde sesten mekâna ve jestten görüntüye varan, ölçekler ve fikirler aracılığıyla merak ve hayret uyandıran zengin bir çok seslilik yaratıyor. Şans, tasarım, beden, zihin, hareket ve farklı teknik sistemleri barındıran heykelleri, kendi içinde gelişerek işitsel, jestüel, performatif özelliklerini sürdürmeye ve farklı görselliklere referans vererek dallanıp budaklanmaya devam ediyor.

 

Organik ve İnorganik: Nesne-Bedenler

Neredeyse tenimize yapışan nesnelerle iç içe yaşadığımız, gerekli gereksiz birçok eşyayı, malzemeyi tüketim stratejilerine uygun şekilde kullanıp attığımız ve hem evde hem çevrede istiflediğimiz bir dönemde, benliğimizi nesnelerin yeniden kurmasına izin veriyoruz. Sahip olduğumuz veya olmak istediğimiz, kurtulmak istediğimiz veya sakladığımız, zaman içinde anlamı ve işlevi değişen birçok eşya, öznenin ve nesnenin yer değiştirerek aralarındaki hiyerarşinin ters işlediği bir nesneler sistemine dönüştü. İşte Daniel Firman’ın adını “biriktirmek/toplamak” eylemlerinden alan heykel serisi “Gathering” de 2000’lerin başından bugüne yirmi yılı aşan bir dönem içinde nesneyle değişen ilişkimiz üzerine düşündürüyor. Zaman içinde aralarında Centre Pompidou’nun da bulunduğu birçok sanat kurumundasergilenen bu işler, en basit tanımıyla, bedeninin alt bölümünün hiperrealist şekilde göründüğü, üst bölümünde ise yüzünden aşağıya doğru nesne yığınlarıyla bütünleşmiş bir halde olduğu heykellerdir. Firman’ın insan figürünü kullandığı eserlerinde bedenler oldukça gerçekçi olsa da yüzler hiç görünmez. Üst bedenin çevresinde, üstünde biriken malzeme yığınları ise basitçe toplanmamıştır; nesneler yapılandırılmış, bükülmüş, boyanmış, bedenlerle birleşmeleriyle de plastiglomeratları andıran (plastik tarafından bir arada tutulan ve Antroposen çağının bir işareti olarak kabul edilen kaya parçaları) melez biçimlere dönüşmüştür. Heykellerde kullanılan malzemeler, insan bedeni için alçının yanı sıra yığınlaşan giysiler, ayakkabılar, çeşitli plastik malzemeler, metal gibi gündelik nesnelerdir. Bu, Firman’ın beden ile nesne, insan faaliyeti ile doğa arasındaki ayrımın artık mümkün olmadığına dair kaygısını vurgulayarak yarı insan-yarı nesne figürlerini yeni bir gerçeklik algısıyla sunar. Sanatçının Fransa, Lyon’da 2022 yılında gerçekleştirdiği “An object never comes alone” sergisinde ise bu heykeller, nesnenin vurgulanması amacıyla insan bedenini minyatürleştirerek benzer fikirle sunulmuştur. Omuzlarında bu nesne yığınlarının yükünü taşıyan anonim figürler, insan bedeninin temsilinin birikmiş nesnelerin ölçeğine hükmettiğini aksi halde fark edemeyeceğimiz için küçültülmüş ve böylece objeler devleşerek öne çıkarılmıştır; insan bedeni ufalırken sanatçı bize, en küçük nesnelerin bile göründüklerinden önemli olduklarını, bazen şehirler veya dünya ölçeğinde görünmez olsalar da çoğalmaları nedeniyle en çok yer kaplayanlar olduklarını söyler gibidir. Sanatçı, bu heykelleri genellikle Fransa, ABD ve İzlanda gibi çeşitli ülkelerden topladığı nesnelerle oluşturur. Bu asamblaj çalışmaları aracılığıyla ise heykelin misyonu, görünürde hiçbir niteliği olmayan bu yığınla şeyi yeniden tanımlamamızı ve üzerine düşünmemizi sağlar. Birbiriyle ve kendi doğasıyla ilişkili olarak belli bir rolü olan her parça; renk, malzeme, doku ve mimari, kendini yeniden keşfetmeye ve yenilemeye zorlanan bir toplum olarak çevremizin ayrıntılarını algılama ve sorgulama biçimlerimize odaklanmaya davet eder.

 

Yığınların Geçmişi ve Geleceği

“Gathering” serisi, elbette sanatçının görsel dilinde bugünden geçmişe giden önemli bir yere sahip. 2000’lerin başından bu yana devam eden serinin ilginç taraflarından biri de, sanatçının bu heykellere ilk olarak bir performansla başlaması. 1999 yılında bedeninde nesneleri bir yığın olarak biriktiren ve bedenini kalıba dökerek bunun bir heykelini yapan sanatçı için bu somut biçim, onun performansındaki deneyiminin bir anısı niteliğindeydi. Heykelleri genellikle bir jest, bir süreç veya performans sonucu ortaya çıkan sanatçı için “Gathering” heykelleri, Rudolf Laban’ın iki kadim eylem olarak tanımladığı “dağıtma” ve “toplama” arasındaki ayrımı anlatan metniyle ilişkilidir. Dans sanatçısı, koreograf ve dans teorisyeni Laban, hareket analizi çalışmalarında önde gelen bir isimdir ve zamanın başlangıcından bu yana gerçekleştirdiğimiz iki sabit jeste (toplama ve saçma) odaklanır. Toplama, bedene doğru gelen ve fiziksel çevreyi/nesneyi kişiye yaklaştıran, saçılma ise bedenden uzaklaştıran- hatta günümüzde nesnelerin başka çevrelerde birikimine neden olan- jestlerdir ve ikisi de nefesle, dansla, bedenin yakın çevresiyle olan ilişkisiyle bağlantılıdır. Ayrıca bu fikirlerin, 1960’lar ve 1970’lerin heykel tarihinde Amerikan jest-eylemi ile Fransız Yeni Gerçekçiliği’nin nesne pratiğiyle kurduğu bağlantılar da önemlidir. Sanatçı bu pratikleri kendi üretim biçimi içerisinde dönüştürmüş, fikirsel düzlemde geliştirmiş ve somutlaştırarak kendi imgelerini üretmiştir. Firman, bu bağlamda bedeni bir mıknatıs gibi konumlayarak çevresindeki dünyayı modellemesine olanak tanır ve çeşitli araçları da uzuvların devamı olarak etrafında toplar. Böylece her eser, toplanan ve bir araya getirilen nesnelerin tipolojisi tarafından yaratılan belli bir çevreye bağlanır; buradaki biriktirme eylemi düzensizlik, hatta kaos boyutunu korumaya devam eder. Elbette sanatçının nesneleri dönüştürmesi, bağlamından koparmadan ancak yeni bir metafor sunarak yeniden düzenlemesi burada ileri dönüşüm ve nesnelerle olan toksik ilişkimize dair yeni önerilere de zemin açar. Üstelik bu yalnızca insanlara özgü de değildir; plastik ve mikroplastik kirliliği nedeniyle bu nesnelerle yekvücut haline gelen deniz canlıları, kuşlar, kaplumbağalar da dahil olmak üzere yüzlerce canlı türü, insanın nesne sevdası ve sonu gelmeyen bu tüketim çılgınlığı nedeniyle hayatını kaybetmeye, hatta nesilleri tükenme tehdidi altında kalmayı sürdürüyor. Firman’ın heykelleri biçimleri tersyüz ederek ironik, hatta kimi zaman eğlenceli görünse de varlıklar, şeyler, insan bedeni, insan iradesi ve çağdaş dünyanın açgözlü alışkanlıklarına dair hayati sorular sormaya devam eder.